Duru
New member
Yiyin mi Yeyin mi? Bir Sofra Hikâyesi
Geçen akşam köyden gelen akrabalarla birlikte uzun bir sofrada oturuyorduk. Masada herkesin eli çatal-kaşıkta, sohbet koyu, yemekler buharlı… Derken konu birden bire “yiyin mi denir, yeyin mi?” tartışmasına geldi. İlk başta masadaki herkes güldü, ama işin içine dil bilgisi, yöresel ağız, hatta kişilik farkları karışınca ortaya tam bir hikâye çıktı.
Bir Sofra, Üç Karakter
Masada üç kişi dikkat çekiyordu:
* Ahmet Stratejik düşünen, çözüm odaklı bir mühendis. Masaya konulan tartışmaları hızlıca analiz edip “en mantıklı” sonuca ulaşmak isteyen biri.
* Elif Empati dolu, insan ilişkilerinde usta. Herkesin kendini iyi hissetmesini sağlamak için kelimelerini özenle seçer.
* Mustafa Amca Köy ağzıyla konuşan, “eski toprak”lardan. Sözcükleri kitaplardan değil, hayatın içinden öğrenmiş.
Hikâye, işte bu üçlünün arasındaki diyaloglarla gelişti.
Tartışmanın Alevlenmesi
Mustafa Amca, tavuk güvecinden bir kaşık alırken gür sesiyle, “Hadi yeyin, soğumasın!” dedi. Ahmet hemen araya girdi:
— Amca, ‘yeyin’ değil ‘yiyin’ denir. Türkçe’de doğru kullanım bu.
Mustafa Amca kaşıkta kalan eti tabağa bırakmadan gülümsedi:
— Oğlum, biz köyde hep böyle deriz. ‘Yeyin’ bizim dilimizde daha sıcak gelir.
Elif, ortamın gerilmesini istemediği için yumuşak bir sesle söze girdi:
— Aslında ikinizin de bir noktada haklı olduğu yer var. Belki de mesele sadece dil bilgisi değil, insanların nereden geldiği ve kendini nasıl ifade ettiğiyle de ilgili.
Stratejik Yaklaşım: Ahmet’in Planı
Ahmet, konuyu çözmek için hemen bir yöntem geliştirdi:
1. İnternetten TDK’ya bakmak.
2. Farklı bölgelerdeki kullanım örneklerini araştırmak.
3. Hangisinin resmi olarak doğru olduğunu masaya kanıtlamak.
Telefonunu çıkarıp TDK’nın sitesini açtı ve gururla okudu:
— İşte burada! Doğru kullanım ‘yiyin’.
Ama Ahmet’in fark etmediği şey, Mustafa Amca’nın bu konuda “resmî doğruluk”tan ziyade “samimiyet”e önem verdiğiydi.
Empatiyle Yaklaşım: Elif’in Aracılığı
Elif, Ahmet’in haklı olabileceğini biliyordu ama Mustafa Amca’nın kırılmasını da istemiyordu. Ona dönüp, gülümseyerek şöyle dedi:
— Amca, ‘yeyin’ dediğinde biz hep çocukken soba başında yediğimiz yemekleri hatırlıyoruz. O yüzden senin dediğin bizde başka bir tat bırakıyor.
Bu cümle, Mustafa Amca’nın gözlerinde bir yumuşama yarattı. “Demek ki mesele sadece kelime değil, hatıralar” diye mırıldandı.
Dil ve Kültürün Kesiştiği Nokta
O akşam anlaşıldı ki, ‘yeyin’ ile ‘yiyin’ arasındaki fark yalnızca bir harf meselesi değil.
* Yeyin Daha çok Anadolu’nun belirli bölgelerinde, özellikle günlük konuşmada kullanılan bir form. Duygusal bir bağ ve sıcaklık hissi taşır.
* Yiyin Yazı dilinde, resmî belgelerde ve şehirli ağızda tercih edilen, standart Türkçe formu.
Ahmet’in çözüm odaklı araştırması, Elif’in empatik yaklaşımıyla birleşince ortaya ilginç bir tablo çıktı: Doğru form “yiyin” olsa da, “yeyin” kelimesi bazı bağlamlarda iletişimi güçlendiren bir samimiyet unsuru olabiliyordu.
Sofradan Çıkan Ders
Mustafa Amca sonunda gülerek dedi ki:
— Tamam, siz yazıda ‘yiyin’ deyin, ben de sofrada ‘yeyin’ demeye devam edeyim. Böylece herkes kendi yerinde doğru olur.
Ahmet de gülerek kabul etti:
— Anlaştık amca, stratejik uzlaşı!
Elif ise ikisine de bakıp şunu söyledi:
— Demek ki bazen mesele, kimin haklı olduğundan çok, kimin neyi neden söylediğini anlamakta.
O akşam, masadan kalktığımızda fark ettim ki, ‘yeyin’ mi ‘yiyin’ mi tartışması aslında dilin yaşayan, insanlarla şekillenen bir şey olduğunu hatırlatmıştı.
Forum Tartışmasına Davet
Peki siz ne dersiniz?
* Sizce günlük konuşmada “yeyin” demek yanlış mı, yoksa sıcak bir ifade mi?
* Resmî doğruluk ile duygusal bağ arasında nasıl bir denge kurulmalı?
* Dilin samimiyet boyutunu korumak mı, yoksa standart kurallara uymak mı daha önemli?
Belki de bu tartışma, sofralarımızda başlayan ama dilin kalbine uzanan bir yolculuğun ilk adımıdır. Çünkü bazen, bir kelimenin nasıl söylendiği, ne söylendiğinden çok daha fazla anlam taşır.
Geçen akşam köyden gelen akrabalarla birlikte uzun bir sofrada oturuyorduk. Masada herkesin eli çatal-kaşıkta, sohbet koyu, yemekler buharlı… Derken konu birden bire “yiyin mi denir, yeyin mi?” tartışmasına geldi. İlk başta masadaki herkes güldü, ama işin içine dil bilgisi, yöresel ağız, hatta kişilik farkları karışınca ortaya tam bir hikâye çıktı.
Bir Sofra, Üç Karakter
Masada üç kişi dikkat çekiyordu:
* Ahmet Stratejik düşünen, çözüm odaklı bir mühendis. Masaya konulan tartışmaları hızlıca analiz edip “en mantıklı” sonuca ulaşmak isteyen biri.
* Elif Empati dolu, insan ilişkilerinde usta. Herkesin kendini iyi hissetmesini sağlamak için kelimelerini özenle seçer.
* Mustafa Amca Köy ağzıyla konuşan, “eski toprak”lardan. Sözcükleri kitaplardan değil, hayatın içinden öğrenmiş.
Hikâye, işte bu üçlünün arasındaki diyaloglarla gelişti.
Tartışmanın Alevlenmesi
Mustafa Amca, tavuk güvecinden bir kaşık alırken gür sesiyle, “Hadi yeyin, soğumasın!” dedi. Ahmet hemen araya girdi:
— Amca, ‘yeyin’ değil ‘yiyin’ denir. Türkçe’de doğru kullanım bu.
Mustafa Amca kaşıkta kalan eti tabağa bırakmadan gülümsedi:
— Oğlum, biz köyde hep böyle deriz. ‘Yeyin’ bizim dilimizde daha sıcak gelir.
Elif, ortamın gerilmesini istemediği için yumuşak bir sesle söze girdi:
— Aslında ikinizin de bir noktada haklı olduğu yer var. Belki de mesele sadece dil bilgisi değil, insanların nereden geldiği ve kendini nasıl ifade ettiğiyle de ilgili.
Stratejik Yaklaşım: Ahmet’in Planı
Ahmet, konuyu çözmek için hemen bir yöntem geliştirdi:
1. İnternetten TDK’ya bakmak.
2. Farklı bölgelerdeki kullanım örneklerini araştırmak.
3. Hangisinin resmi olarak doğru olduğunu masaya kanıtlamak.
Telefonunu çıkarıp TDK’nın sitesini açtı ve gururla okudu:
— İşte burada! Doğru kullanım ‘yiyin’.
Ama Ahmet’in fark etmediği şey, Mustafa Amca’nın bu konuda “resmî doğruluk”tan ziyade “samimiyet”e önem verdiğiydi.
Empatiyle Yaklaşım: Elif’in Aracılığı
Elif, Ahmet’in haklı olabileceğini biliyordu ama Mustafa Amca’nın kırılmasını da istemiyordu. Ona dönüp, gülümseyerek şöyle dedi:
— Amca, ‘yeyin’ dediğinde biz hep çocukken soba başında yediğimiz yemekleri hatırlıyoruz. O yüzden senin dediğin bizde başka bir tat bırakıyor.
Bu cümle, Mustafa Amca’nın gözlerinde bir yumuşama yarattı. “Demek ki mesele sadece kelime değil, hatıralar” diye mırıldandı.
Dil ve Kültürün Kesiştiği Nokta
O akşam anlaşıldı ki, ‘yeyin’ ile ‘yiyin’ arasındaki fark yalnızca bir harf meselesi değil.
* Yeyin Daha çok Anadolu’nun belirli bölgelerinde, özellikle günlük konuşmada kullanılan bir form. Duygusal bir bağ ve sıcaklık hissi taşır.
* Yiyin Yazı dilinde, resmî belgelerde ve şehirli ağızda tercih edilen, standart Türkçe formu.
Ahmet’in çözüm odaklı araştırması, Elif’in empatik yaklaşımıyla birleşince ortaya ilginç bir tablo çıktı: Doğru form “yiyin” olsa da, “yeyin” kelimesi bazı bağlamlarda iletişimi güçlendiren bir samimiyet unsuru olabiliyordu.
Sofradan Çıkan Ders
Mustafa Amca sonunda gülerek dedi ki:
— Tamam, siz yazıda ‘yiyin’ deyin, ben de sofrada ‘yeyin’ demeye devam edeyim. Böylece herkes kendi yerinde doğru olur.
Ahmet de gülerek kabul etti:
— Anlaştık amca, stratejik uzlaşı!
Elif ise ikisine de bakıp şunu söyledi:
— Demek ki bazen mesele, kimin haklı olduğundan çok, kimin neyi neden söylediğini anlamakta.
O akşam, masadan kalktığımızda fark ettim ki, ‘yeyin’ mi ‘yiyin’ mi tartışması aslında dilin yaşayan, insanlarla şekillenen bir şey olduğunu hatırlatmıştı.
Forum Tartışmasına Davet
Peki siz ne dersiniz?
* Sizce günlük konuşmada “yeyin” demek yanlış mı, yoksa sıcak bir ifade mi?
* Resmî doğruluk ile duygusal bağ arasında nasıl bir denge kurulmalı?
* Dilin samimiyet boyutunu korumak mı, yoksa standart kurallara uymak mı daha önemli?
Belki de bu tartışma, sofralarımızda başlayan ama dilin kalbine uzanan bir yolculuğun ilk adımıdır. Çünkü bazen, bir kelimenin nasıl söylendiği, ne söylendiğinden çok daha fazla anlam taşır.